Back to the Future (Geleceğe Dönüş)
© Back to the Future
Sinema

Sinema Tarihinin En İyi 20 Bilim Kurgu Filmi

Blade Runner'dan Inception'a, Back to the Future'dan E.T'ye, bugüne kadar yapılmış en iyi bilim kurgu filmleri listemizde.
Yazar: Red Bull
10 dakikalık okuma itibarıyla yayında
Bilim-kurgu filmleri sinemanın teknik imkanları ile paralel olarak büyüdü ve gelişti. Teknolojinin gelişmesiyle de çok daha gerçekçi özel efektlere sahip filmlerle tanıştık. Ama tekniğin yeterli olmadığı yıllarda da sinemacılar yetenekleri ve yaratıcılıkları sayesinde birçok harika film yapmayı başardılar. Bazen 2001 Uzay Macerası gibi dönüm noktası olan filmlerle karşılaştık, bazen ise Terminatör gibi bilim kurgu ile aksiyonu harmanlayan başyapıtlar izledik.
Seçim yapmak zor ama o harika filmlerden en iyi 20 tanesini listeleyelim.

2001: A Space Odyssey (2001: Uzay Yolu Macerası, 1968)

Stanley Kubrick’in sadece bilim kurgu tarihini değil, sinema tarihini de değiştiren filmi 2001 Uzay Macerası böyle bir listenin olmazsa olmazı.
Bir uzay gemisi aydan gelen esrarengiz sinyalleri keşfetmiştir ve yapılan araştırmalar sinyallerin Jüpiter’e gittiğini ortaya çıkarmıştır. Bu keşfin ardından astronotlar AL 9000 adında yapay zekaya sahip dünyanın en gelişmiş bilgisayarı ile birlikte Jüpiter’e doğru bir yolculuğa çıkar. Ama bu yolculuğun sonu bir kayboluşa doğru gidecektir. Kubrick’in bu hipnotize edici filmi hala güncelliğini koruyan bir başyapıt olarak kabul ediliyor.

Blade Runner (Bıçak Sırtı, 1982)

Devam filmi olan Blade Runner 2049 ile tekrar gündeme gelen bu efsane filmde uzayda bir madende çalışan androidlerin dünyalıları rehin alması üzerine göreve çağrılan android avcısı Rick Deckard'ın (Harrison Ford) hikayesini izlemiştik. İnsanlar ile androidlerin birbirinden ayırt edilemediği distopik bir evrende geçen Blade Runner, siberpunk filmlerinin de öncüsü kabul ediliyor. Kahramanımızın umutsuz bir aşkın peşine düşmesiyle daha da karanlık bir yolculuğa dönüşen film, dünyanın geleceği ile ilgili epey pesimist bir bakış açısına sahipti.

Dark City (Gizemli Şehir, 1998)

Dark City’yi bugün çok daha fazla konuşmuyorsak bunun tek bir sebebi var: The Matrix. Dünyayı kasıp kavuran bir filmle aynı döneme denk geldiği ve paralel bir hikayeden beslendiği için çok fazla hakkı verilmese de bugün Dark City’yi rahatlıkla bilim kurgu sinemasının başyapıtları arasında sayabiliriz. Zamanı durdurma ve dünyanın fiziksel yapısını değiştirme gücüne sahip olan canlıların ele geçirdiği bir dünyada Strangers adlı bu yaratıklara direnen John Murdoch’un (Rufus Sewell) hikayesini anlatan film adının hakkını veren bir gerilime de ev sahipliği yapıyordu.

E.T. (1982)

Gösterime girdiği günden itibaren büyük bir hayran kitlesine sahip olan ve aradan geçen 35 yılda popüler kültürün önemli bir figürüne dönüşen E.T., evinden üç milyon ışık yılı uzakta bir uzaylı ile onu kendi evine almayı isteyen 10 yaşındaki bir çocuğun hikayesini anlatıyordu. O güne kadar Hollywood’a yerleşen “kötü ve tehlikeli uzaylılar” imgesini tamamen ters yüz eden film, bir bakıma herkesin uzaylılara bakışını da değiştirmişti. Hatta filmin etkisiyle ülkemizde Badi adlı bir yeniden çevrim de yapılmıştı.

Inception (Başlangıç, 2010)

2000’li yılların en iyi bilim kurgu filmleri arasında başı çeken Inception’da ise kırık bir aşk hikayesinin bilim kurgu ile buluşmasına şahit olmuştuk. İnsanların rüyalarını ele geçirerek orda elde ettikleri sırlarla şantaj yapan bir hırsız şebekesinin başı olan Dom (Leonardo Di Caprio), bir taraftan da geçmişi ile hesaplaşmaktadır. Rüya hırsızlığı sonucunda gerçek ile hayali ayırt edemeyen eşinin ölmesiyle yıkılan Dom sonraki hayatında yaptığı her rüya ziyaretinde eski eşi ile karşılaşacaktır. Sıra dışı bir hikayeyi muazzam bir görsellikle taçlandıran yönetmen Christopher Nolan, Başlangıç ile kariyerinin en iyi işlerinden birine imza atmıştı.

Back to the Future (Geleceğe Dönüş, 1985)

Bir başka klasik ile devam edelim. Ardından birçok devam filmi de çekilen Back to the Future’da çılgın profesör Emmett Brown'ın (Christopher Lloyd) icat ettiği plütonyumla çalışan bir zaman makinesiyle 1955’e doğru geri giden 18 yaşındaki Marty McFly’ın (Michael J. Fox) hikayesini izlemiştik. Baştan sona aksiyon, komedi ve müzikle dolu olan filmde bugün artık efsaneye dönüşen uçan kaykaylar ya da Johnny B Goode performansı gibi birçok sahneye de tanık olmuştuk.

The Matrix (1999)

Milenyumun en sık sorulan sorusuydu: Matrix nedir? Gösterime girdiğinden itibaren inanılmaz bir hızla popülerleşen The Matrix, devamında çekilen iki filmle de efsaneyi sürdürmüştü. Yaşadığı dünyanın aslında beyninde gerçekleşen bir simülasyon olduğu ile yüzleşen hacker Neo’nun (Keanu Reeves) gerçeği arayışı üzerine kurulan film, elle durdurulan mermileri, güneş gözlükleri ve siyah giyen kahramanlarıyla bugün bile en çok gönderme yapılan filmlerden biri olmayı sürdürüyor.

Alien (Yaratık, 1979)

Bilim kurgu sinemasında baş karakterinin bir kadın olduğu belki de ilk film olan Alien, bugün bile üzerine makaleler yazılan, gönderme yapılan ve referans gösterilen filmlerinden biri. Terk edilmiş bir uzay gemisinde küçük bir yaratığın yüzüne yapışmasıyla yaralanan Kane, kargo gemisine geri döndüğünde Ripley (Sigourney Weaver) tarafından içeri alınmak istemez. Zira Ripley onun tehlikeli bir yaratığa dönüşmesinden korkmaktadır. Fakat diğer mürettebat Ripley’i dinlemez ve Kane’i içeri alır. Bu hiç şüphesiz yanlış bir karar olacaktır.

Eternal Sunshine of the Spotless Mind (Sil Baştan, 2004)

Yaşadıkları sorunların ardından uzun süreli ilişkilerini bitiren Clementine (Kate Winslet) ve Joel (Jim Carrey) bununla da yetinmeyip birbirlerini hafızalarından sildirirler. Fakat hayat onları tekrar bir araya getirecek ve sildirdikleri anıların peşinde bir yolculuğa çıkacaklardır. Bilim kurgu ile aşkın buluştuğu en iyi film olarak kabul edilen Eternal Sunshine of the Spotless Mind, modern sinemanın başyapıtlarından. 

The Man Who Fell to Earth (Dünyaya Düşen Adam, 1976)

Bilim kurgu filmleri içinde en sakin, en aksiyonsuz film hangisi diye sorsak büyük ihtimalle herkesin aklına aynı film gelir: Dünyaya Düşen Adam. David Bowie’nin su bulmak için dünyaya gelen bir uzaylıyı canlandırdığı film o güne kadar çekilmiş tüm uzaylı filmlerinden daha “dünyalı” ve hikayesine daha mesafeliydi. Fakat bu durum bir başyapıt ile karşı karşıya olduğumuz gerçeğini değiştirmiyordu.

Children of Men (Son Umut, 2006)

Alfonso Cuaron’un gün geçtikçe değeri daha da çok anlaşılan filmi Children of Men de modern bilim kurguların en önemli örneklerinden biri. Dünyada tam 19 yıldır tek bir çocuk bile doğmamıştır. Bunun yanında Avrupa ciddi bir mülteci kriziyle baş başadır. Sokakları terör örgütleri sarmış ve dünya yavaş yavaş karanlık bir sona doğru ilerlemektedir. Bu sırada eski bir eylemci olan Theo (Clive Owen) çeşitli olayların sonunda bir kadın ile tanışır ve onun hamile olduğunu anlar. Şimdi tek amacı onun çocuğunu güvenli bir şekilde dünyaya getirmesini sağlamak ve bir bakıma dünyayı kurtarmaktır.

Gattaca (1997)

'90’lı yıllara tarihlenen ve biraz kıyıda köşede kalan bilim kurgu filmlerinden olan Gattaca’da fazlasıyla gelişen bilim ve teknolojinin yaratabileceği sonuçlara tanık oluyorduk. Bilimin geldiği noktada genetik mühendisleri kusursuz insanlar yaratabilmektedir ve bu durum da normal insanların tamamen değersiz hale gelmesine sebep olmuştur. O insanlardan biri olan Vincent (Ethan Hawke) astronot olmak istemektedir ama bu insanüstü varlıklar karşısında şansı yoktur. O da bir hileye başvurarak en büyük arzusu olan uzay yolculuğuna çıkmaya karar verir.

Minority Report (Azınlık Raporu, 2002)

Yine gelecekteyiz. Bu kez sene 2045. Dünya gelişen inanılmaz teknolojiler sayesinde artık suçluları eyleme geçmeden tespit edip cezalandırabilmektedir. Eskiden suç oranının en yüksek olduğu kentlerden biri olan Washington’da artık suç bile işlenmemektedir. Bunun ardındaki en önemli isim ise dedektif John Anderton'dur (Tom Cruise). Fakat bir gün John kendi yarattığı sistemin kurbanı olur ve bir cinayetten sorumlu tutulduğunu anlar. Bir taraftan bu tuzağı kuranları bulmaya, bir taraftan da meslektaşlarından kaçmaya başlayacaktır...

Her (2013)

İletişim ve sosyal medya araçlarının tamamen tüm ilişkileri ele geçirdiği bir çağda yani aslında bugünde geçen Her, eşinden boşandıktan sonra tek başına yaşamaya başlayan yazar Theodore Twombly'nin (Joaquin Phoenix) hayatını anlatıyordu. Yalnızlığını gidermek için Samantha isimli bir sanal zeka uygulamasını satın alan Theodore, zamanla Samantha’nın sesine aşık olarak (sesin sahibi ise Scarlett Johansson’dı) sıra dışı bir ilişkinin parçası olacaktır.

Avatar (2009)

James Cameron’ın yapımı yıllara yayılan ve hem hikayesi hem de teknik yenilikleriyle bir çığır açan filmi Avatar da modern dönemin en önemli bilim kurgu filmlerinden biri. 
Yakın gelecekte Pandora adında bir gezegen keşfedilmiştir. Bu gezegenin dünyanın ilgisini çekme sebebi ise çok ender görülen bir elemente ev sahipliği yapmasıdır. Ama bu gezegenin sahipleri, özellikle de 3 metrelik boylarıyla dikkat çeken Na'vi adlı yaratıklar pek insan canlısı değildir.

Brazil (1985)

Absürd bir gelecekte geçen Brazil, yönetmen Terry Gilliam’ın en iyi filmi olarak biliniyor. Devlet memuru Sam Lowrey (Jonathan Pryce), etrafını saran bu bürokrasi kabusundan kaçışı kendini dünyadan soyutladığı hayallerinde bulur. Rüyalarında hep aynı kadını kurtardığını gören Sam, sonunda kötü bir tesadüf ile de olsa rüyalarında karşılaştığı kadını gerçek hayatta bulur ve onu suçsuz olduğu olayların içinden çıkarmaya çalışır. Kafkaesk bir evrende bolca komedi de ekleyen film bilim kurgu sinemasının en sıra dışı örneklerinden biri olarak görülüyor.

Ghost in the Shell (1995)

Bir anime film olsa da The Matrix gibi filmlerin öncüsü olan ve çizgilerle yarattığı dünyada distopik bir evren kuran Ghost in the Shell, geçtiğimiz yıl Hollywood yapımı bir yeniden çevrimle de yeniden karşımıza çıkmıştı. 2029 yılında insanlar artık sanal dünyada yaşamaktadır. Düzen olağanüstü güçlere sahip polisler tarafından sağlanır. The Puppet Master olarak bilinen bir ajan düzen için sorun çıkarmaktadır ve yakalanması için hükümet tarafından emir verilir. Tekno dünyanın kabusunu anlatan anime bugün bile yaratıcılığını ve güncelliğini koruyor.

Terminator 2: Judgment Day (Terminatör 2: Mahşer Günü, 1991)

Devam filmleri içinde en iyisi kabul edilen Terminatör 2 var sırada. 2029 yılına gelinmiştir. John Connor makinelere karşı insan direnişinin lideridir. Onu 2029 yılında yok edemeyen makineler geçmişteki halini yok etmek için ant içer ve çalışmalara başlar. John da geçmişteki kendisini koruması için bir yok edici makineyi çocukluğuna yollar. Herkesin en az bir kez izlediği filmin aksiyon sahneleri bugün bile dillerde.

Strange Days (Tuhaf Günler, 1995)

'90’lı yılların sonunda birçok kıyamet filmi çekilmişti. Bir anlamda 2000’ler ile dünyanın da sonunun geleceğine olan inanış sinemaya da yansımıştı. Strange Days de o kıyamet filmlerinden biri. 1999 yılında ve kaotik bir atmosferde geçen filmde başkalarının anılarının satıldığı bir dünyaya adım atıyoruz. Geçmişindeki travmalardan kurtulamayan eski polis Lenny Nero (Ralph Fiennes) eski kız arkadaşı ile olan anılarını çaldırır ve kendini hırsızları bulmaya adar. Kathryn Bigelow’un yönettiği film özellikle teknik açıdan çok yaratıcı ve yenilikçi anlara ev sahipliği yapıyordu.

Star Wars (Yıldız Savaşları, 1977)

Efsanenin başlangıcı olan bu ilk filmde jedi olmak isteyen Luke Skywalker'ın (Mark Hammil) devam filmleriyle birlikte 40 yıla yayılacak hikayesine tanık oluyorduk. R2-D2, C-3PO, Yoda, Prenses Leia ya da Han Solo gibi karakterlerin tümü ile tanıştığımız film bilim kurgu sevenler dışında bir fenomenin doğuşuna tanık olmak isteyenler için de birebir.

Bonus: Dünyayı Kurtaran Adam (1982)

Kült bir filmle final yapıyoruz. Çetin İnanç’ın yönettiği, Cüneyt Arkın’ın başrolde olduğu 1982 yapımı Dünyayı Kurtaran Adam’da, iki Türk astronotun rutin bir görev sırasında bilinmeyen bir gücün çekim alanına girmesine tanık oluyorduk. Bu çekim gücü ile bilinmeyen bir gezegene düşen ikili, bu gezegende dünyayı bekleyen büyük tehlikeyi öğrenirler. “Turkish Star Wars” olarak da bilinen Dünyayı Kurtaran Adam bugün bile dünyanın çeşitli yerlerindeki fantastik film festivallerinde gösteriliyor ve hayran sayısını katlıyor.