Ezhel
© Nazlı Erdemirel
MÜZİK

Ezhel: "Çekinmeden, korkmadan ne söylemek istiyorsam söyleyebilmeliyim"

Önce gönülleri ardından listeleri fetheden Ezhel ile hip hop'la tanıştığı ilk günlerden, sansasyon yaratan albümüne dek her şeyi konuştuk.
Yazar: Berk Sayan
9 dakikalık okuma itibarıyla yayında
Sercan İpekçioğlu, 1990 doğumlu genç bir hip hop sanatçısı. Bir dönem kullandığı ismiyle Ais Ezhel, şimdiyse sadece Ezhel. İlk albümü Müptezhel'i geçtiğimiz yıl Mayıs ayında yayınladı. Üzerinden aylar geçmesine rağmen en aktif kullanılan dijital platformda hala en çok dinlenenler arasında, hem de beş şarkısıyla. Onun bu başarısına yaklaşabilen tek bir isim daha yok o listede. Bunun yanında konserleri de tıklım tıklım doluyor. Yıldızı gün geçtikçe parlıyor, enerjisi hala yerinde.
Ama onun en iyi olmak gibi bir kaygısı yok, yola böyle çıkmamış. Hatta albümünün bu kadar geniş kitlelere ulaşacağını tahmin bile etmiyormuş. Müzisyen bir aileden gelen, bağlamadan klarnete türlü enstrümandan kendi tabiriyle "düzgün ses çıkarabilen" mütevazı bir Ankara çocuğu Ezhel. Ve neyse o şekilde devam etmek istiyor. Bir gün devranın dönebileceğinin de farkında: "Her an dönebilir devran her an seni gömebilir Sercan" diye boşuna demiyor albümde.
Denemeyi de, yanılmayı da, başarmayı da seviyor. Bir dönem reggae kanalına girip gitarıyla yaptığı şarkıları YouTube'dan paylaştı. Şimdiye dek hip hop sahnesinin Kamufle, 90BPM, Şehinşah, Patron, Anıl Piyancı ve Aga B gibi birçok yeni nesil ismiyle düet yaptı. Kökler Filizleniyor adlı bir de grubu var, hem Anadolu'dan, hem reggae'den, hem de hip hop'tan, yani köklerden besleniyorlar. İlk albümü ise baştan aşağı trap etkisinde. "Başka bir şey yapsam bu kadar rahat ve özgür olamazdım," diyor ve ekliyor: "İnsanların gerçekten dans ettiği bir hip hop albümü olsun istedim."
Graffiti de yaptım, dans etmeye de çalıştım. Aslında hip hop kültürüyle yaşamaya çalışan, onu kavramak isteyen herkesin geçtiği yollardan geçtim.
Ezhel
Ezhel özel röportajı

"Hip hop kültürünü kavramak isteyen herkesin geçtiği yollardan geçtim"

© Nazlı Erdemirel

Hip hop ile ilk temasının Eminem’le olduğunu biliyorum. Seni çeken şey ne olmuştu onda? İyi bir MC evet, bir yandan sıkı bir mizah anlayışı da var. Mizah da çekici bir unsurdu Eminem için o dönem.
İlk zamanlarında çok da bilgisiz olduğum için, diyebileceğim şeyler daha yüzeysel. Sonradan tanıdıkça ve hikayesini öğrendikçe, özellikle filminden sonra daha çok etkilendim. Freestyle becerisi olsun, çizdiği imaj, yürüdüğü yol, savaşarak kazanması vs. Çocukken dedim ki benim de böyle gitmem lazım. Bu 'skill'leri elde etmem lazım. Mizahi tarafı hoşuma gidiyordu ama beni asıl Cleanin Out My Closet gibi şarkıları çekti hep. O sertlik hoşuma gitmişti biraz. Onu dinledikçe rahatlıyormuş gibi hissediyordum. O zamanların rap’inde bu hissiyat vardı.
Sonrasında Ankara sokaklarında olay nasıl gelişti? Ortamlara ilk giriş nasıl oldu? Bu kültür çünkü sadece lafta değil gerçekten kolektif bir anlayıştan geliyor. Biri dans eder, biri söyler, diğeri çizer. Senin ortam nasıldı?
Tam olarak bahsettiğin gibi. Ankara’da Kızılay’da Karanfil sokak vardı, orası rap’çilerin buluşma mekanıydı. Orada buluşulurdu. Takılan insanların giyimlerini görüyordum, rap yaptıklarını duyuyordum. Ben de bu müziği seviyorum, bu ortama sızmalıyım dedim. Yavaş yavaş gittim yanlarına. Graffiti'ciler, rap’çiler, dansçılar bir arada takılıyorlardı. Graffiti de yaptım, dans etmeye de çalıştım. Aslında hip hop kültürüyle yaşamaya çalışan, onu kavramak isteyen herkesin geçtiği yollardan geçtim.
O zaman birlikte takıldığınız ve şimdi piyasada olan kimler var?
Çekirdek camiadan şu an hala aktif rap yapan isim saymak zor. Ama Aga B var tabii, o benden bir iki yaş da büyük hatta, o benden önce geçti o yollardan.
Ben neysem o şekilde devam etmek istiyorum. Mainstream olmak istemiyorum. Televizyona çıkmak beni ürkütüyor mesela. Ben işimi yaparken bir şeylerden çekinmek, birtakım sınırların içine hapsolmak istemiyorum. Çekinmeden, korkmadan ne söylemek istiyorsam söyleyebilmeliyim.
Ezhel
Ezhel

"Ben neysem o şekilde devam etmek istiyorum"

© Nazlı Erdemirel

İlk dinlediğin, daha doğrusu severek dinlediğin, hayranlık duyarak dinlediğin yerli isimler kimlerdi?
Nefret, Yener, Silahsız Kuvvet gibi isimleri kasetlerden dinliyordum tabii. Onlar hep vardı, onların dışında benim zamanımda İstanbul’da Sefalet tayfası iyiydi. Şehinşah, Saian, Patron… Ben ilk başladığım dönemlerde onları takip ediyordum.
Nefret ve Silahsız Kuvvet’ten bahsediyorsun. O zaman dinlediğin isimlerin ardından, yani Ceza ve Sagopa Kajmer’den sonra hip hop bayrağını mainstream sularda sallamaya en yakın isim sensin. Şu an yeraltı ve yerüstü arasında ince bir çizgidesin. Devamı nasıl gelecek sence?
Ben neysem o şekilde devam etmek istiyorum. Mainstream olmak istemiyorum. Televizyona çıkmak beni ürkütüyor mesela. O noktada artık malzeme oluyorsun gibi geliyor bana. Ben işimi yaparken bir şeylerden çekinmek, birtakım sınırların içine hapsolmak istemiyorum. Çekinmeden, korkmadan ne söylemek istiyorsam söyleyebilmeliyim. Radyoda çalmak vs. umrumda değil. Artık internet var sonuçta, oyun biraz değişti gibi geliyor bana.
Mainstream çok dinlenmekse, daha fazla insana ulaşmaksa, asıl sen mainstream’sin diyebilir miyiz?
Geleneksel manada mainstream zannettiğimiz şey artık kitlelere hitap etmeyebiliyor bence. Eğer mainstream demek çok dinlenmek demekse mainstream olan biziz belki de dediğin gibi. TV sadece bize gösterilen yüzü, piyasanın reklamlar kuşağı. Çünkü TV’de radyoda dönen bazı şarkıların oralarda dönmek dışında pek bir etkileri olmayabiliyor. Bunların hepsi bir yana, aslında benim tek derdim yapmak istediğim müziği istediğim gibi yapabilmeye devam etmek.
Geniş bir kitleye ulaştığın kesin. Hatta Beşiktaş IF konserini biliyorum, kapıda uzunca sıra vardı. Fakat bu sevginin yanında enteresan bir durum da var. Ezhel’i kötülemek tuhaf bir modaya dönüştü. Bu niye oldu sence?
Hiçbir fikrim yok açıkçası. Beni bu tartışmalarda en çok üzen şey, genelde bu tür eleştirilerin tek bir şarkım varmışçasına geliyor olması. Beni bir şarkı üzerinden yargılıyorlar. Ben sadece bu değilim, sırf bunu göstermek için ve yapılan tüm eleştirilere hak ettiği cevabı vermek için yeni bir şeyler yapmak istiyorum.
Kimse sevmek zorunda değil bu çok normal, ama bunu tuhaf bir takıntıya dönüştürmek bana komik geliyor.
Tabii tabii, hiç sevmemiş de olabilirler, herkes sevecek diye bir kaide yok. Bunu beklemiyorum, hatta bu kadar sevilmesini de beklemiyordum. Ayrıca, artık bu eleştiriler pek de umrumda değil. Hiç beklemediğim insanların sevdiğini görünce çok mutlu oluyorum. Mesela, Sezen Aksu tweet attıktan sonra benim için bitti her şey. O güne dek sürekli sağa sola bakıyordum, okuyordum, 'Sercan sen ne yaptın?' diyordum, herhalde ben korkunç bir şey yaptım. Artık böyle düşünmüyorum, rahatım.
Trap yaparken çok eğleniyorum, kendimi daha az kısıtlanmış hissediyorum ve kaygısızca yapıyorum. Başka tür bir şey yapsam belki farklı kaygılar güdecektim ve böyle bir şey çıkmayacaktı.
Ezhel
Biraz YouTube karıştıran herkes dönem dönem stilinin farklılaştığını, çok çeşitli işler çıkardığını görecektir. Peki sonunda iş nasıl trap’e geldi? Neden trap yapmayı tercih ettin?
Ben her zaman rap’çiydim öncelikle. Reggae yaparken de hep hip hop penceresinden bakarak yaptım. İş nasıl trap’e kaydı kısmıysa şöyle, rap’in zaten '80’lerden bu yana evrilerek bugüne geldiğini görüyoruz. Hip hop kültürel olarak köklerine ne kadar bağlı orası tartışılır ama, müzikal manada evrim ister istemez gerçekleşiyor. Bu kaçınılmaz bir şey. Çeşitlilik de artıyor aslında böylece. '90'lar sound’uyla da müzik yapabilirsin. Ben bu noktada ellerin kaldırıldığı, sallanılan bir müzik değil de bas tarafının yoğun olduğu, gerçekten dans ettiren bir şeyler yapmak istedim.
Üstünde hiç sırıtmıyor bu tür, sahnede de iyisin. Kaldırabiliyorsun ve sana yakışıyor.
Dediğim gibi o bas çekiyor beni. Doğru kimya, doğru zamanlama olabilir. Trap yaparken çok eğleniyorum, kendimi daha az kısıtlanmış hissediyorum ve kaygısızca yapıyorum. Başka tür bir şey yapsam belki farklı kaygılar güdecektim ve böyle bir şey çıkmayacaktı.
Eski Ezhel kayıtlarını bilen ve seven birçok insan fazla auto-tune kullanımından yakındı biliyorsun. Ama trap de auto-tune olmadan pek tat vermiyor değil mi?
Bu bir metalciye neden bu kadar distortion kullanıyorsun demek gibi bir şey. Bu bir efekt en nihayetinde. Ben bunu çıplak sesle de söylerim, 'sesim kötü, auto-tune ile düzelteyim' durumu değil, bazen öyle garip eleştiriler de geliyor çünkü. Bence o basın üstüne, o synth’in üstüne çıplak sesle aynı havayı yakalamak mümkün değil. Ayrıca albümde auto-tune olmayan şarkılar var, bu konu da biraz abartılıyor.
Geçmişte imkansızlık kırbaç gibiydi bir açıdan, fakat diğer yandan bahaneye de dönüşüyordu sık sık. Artık bahane yok, daha güçlü bir şekilde yola devam edebiliriz.
Ezhel
Müptezhel fazlasıyla otobiyografik bir albüm ve doğal olarak senin Ankara’daki hayatına odaklanıyor. Ayrancı - Cebeci yokuşundan bahsediyorsun, orada yaşadıklarını anlatıyorsun. Ama artık buradasın, İstanbul’dasın. Ezhel bundan sonra ne yazacak?
İstanbul'a geldim ve hikaye devam ediyor. Albümün yayınlanmasından şimdiye dek o kadar çok yeni duygu, yeni kavga geçti ki hayatımdan, bahsedecek birçok şey var. Bunlardan bahsederken içinde İstanbul da olabilir, Ankara da olabilir, göreceğiz. Turne esnasında Türkiye’nin farklı birçok kentini gördüm, belki de genişlemiştir bakış açım ve farklı bir noktadan bakarak yazarım.
Ankara senin evin. Peki şimdilik orayla bağın ne ölçüde devam edecek?
Bir ayağım hep Ankara’da, KOAL’i yeni yerine taşıyoruz. Artık imkanlarımız daha geniş, bahanemiz yok, üretmemiz lazım. Geçmişte imkansızlık kırbaç gibiydi bir açıdan, fakat diğer yandan bahaneye de dönüşüyordu sık sık. Artık bahane yok, daha güçlü bir şekilde yola devam edebiliriz.
Ezhel

"Artık bahane yok, daha güçlü bir şekilde yola devam edebiliriz"

© Nazlı Erdemirel

Müptezhel’in dönemin hip hop ruhunu yakalaması, samimi olması ve Avrupalı ve Amerikalı çağdaşlarını yakalaması bir yana, senin MC’liğini seviyorum ben aslında. Standart bir kafiye düzeni tutturmuyorsun. Kelimelerin ahengi uyum sağlıyor senin rap’inde. Bu stili nasıl oturttun?
Bize okulda en basit kafiye biçimleri öğretildi. Düz mantıkla aklımız hep ona gidiyor. Ama aslında bizde Divan edebiyatına dek uzanan, Aşık Veysel’in de kullandığı 'kulak kafiyesi' denen şey bu. Hip hop sahnesinde ise '90’larda Eric B ve Rakim kullandı ilk olarak bu kompleks kafiye düzenini. Amerika’da oturmuş, yazısız bir kurala dönüşmüş bir stil artık bu. Yavaş yavaş, acaba başka bir yolu olabilir mi diye düşünürken Türkçe rap’te de kullanmaya başladık. Bir nokta var zaten kafiye bile umrumda olmuyor aslında, söylemek istediğini söylüyorsun sadece. Önemli olan kafiye yapmak değil, bir şey anlatmak.
Bu aynı zamanda seni Türkiye Freestyle King zirvesine çıkaran şey sanırım. Bu şekilde rap yapmak beraberinde iyi freestyling'i de getiriyordur değil mi?
Tam olarak öyle, bu teknik beraberinde onu da getiriyor. Tabii sıkı freestyle yapmak isterken o tekniğe ulaşıyor da olabilirsin. Bir rap’çiye tavsiyem her zaman freestyle konusunda kendisini geliştirmesi olur. Şarkı yapmak tabii ki başka bir şey ama, iyi bir rap’çi olmak için iyi freestyle yapmak gerekiyor.
Son olarak, neler dinliyorsun bu ara, radarında kimler var?
SiR diye birini keşfettim, TDE’den onu dinliyorum. Albümün adı November. Yalnız iki şarkıda falan auto-tune var (gülüyoruz). Caz etkili, neo-soul diyebileceğim bir albüm. Çok sevdim. Ayrıca King Gizzard and the Lizard Wizard dinliyorum sık sık.
*Tüm fotoğraflar röportajın gerçekleştirildiği Kadıköy BİNA'da çekilmiştir.