Daniel Gabriel Pancu, Chelsea - Beşiktaş maçında Frank Lampard'la mücadele içinde
© Adam Davy/EMPICS via Getty Images
Futbol

Ülke Futbolunda Hak Ettiği Değeri Görmemiş 8 Futbolcu

Süper Lig’de şu ana kadar forma giymiş ve sahalarda gayet "büyük oynamış" ama hak ettiği kadar övgü toplamamış yetenekler listemizde.
Yazar: Mustafa Demirtaş
6 dakikalık okuma itibarıyla yayında
Sokakta futbol oynayan çocuklar topa vurduklarında ağızlarından bir futbolcunun ismi dökülür ya... "Ronaldo vurdu gol oldu!" gibi. Örneğe aldanmayın, bunlar her zaman yıldız futbolcuların isimleri olmaz. Tutulan takımdan ya da izlenen bir maçtan akılda kalan, pek de popüler olmayan futbolcular da mahalle maçlarında bu şekilde anılır. Sahalardaki "underrated" oyuncuların hakkının en güzel teslim ediliş şekli de bu olsa gerek. 
Lise yıllarında "Maksim Romaşenko!!!" diyerek kaleyi uzaklardan yoklayan biri olarak, Süper Lig’de şu ana kadar forma giymiş, aslında sahalarda gayet "büyük oynamış" ama hak ettiği kadar övgü toplamamış 8 yabancı futbolcuyu listeleyeyim.

Maxim Romaschenko

Listenin başında, böyle bir girişten sonra elbette ki Maxim Romaschenko olmalı. Gaziantepspor, Bursaspor, Trabzonspor’da forma giyen oyuncu en çok da frikik golleriyle akılda kaldı. Ancak Romaschenko hücum alnında her şeyi yapan, çok klas bir 10 numaraydı ve asla frikik gollerinden ibaret değildi.
Belki Gaziantepspor’un Roma’ya elendiği efsane UEFA Kupası macerasında yer almamıştı ama önceki sezon takımın ilk 4’e girmesinde büyük katkısı vardı. Çoğu maçta "tek başına takım" havası vermişti. Süper Lig, onun kadar topa kaliteli vuran çok az adam gördü. “Kaliteli” diyorum çünkü çok farklı bir tarzı vardı şutlarının, top hem sert hem de kavisli giderdi. Belaruslu büyük adamdı… Onu Bursaspor forması giyerken kale ile topun vurulduğu nokta arasında saat farkı olan frikik golüyle (yukarıda) hatırlayalım.

Miroslaw Szymkowiak

Trabzonspor’u daha sonrasında da Polonya Ligi’nden oyunculara yönlendiren transfer. Hakkını verelim, Miroslaw Szymkowiak Trabzonspor taraftarları arasında adı iyi anılan bir oyuncu. Yine de bundan çok daha fazlasıydı, ligin gördüğü en komple ofansif orta sahalarından biriydi. Trabzonspor’un o dönem oynadığı ve bugünlerde özellikle Jürgen Klopp’un Liverpool'uyla daha da klas gözüken "dikine, çabuk oyun"un en önemli parçasıydı.
Kilit pas ve uzaktan şutlarda da çok etkiliydi. Yukarıdaki videoda da görüldüğü üzere, bugün artık her ofansif orta saha oyuncusundan beklenen “hücumlarda ceza sahasına koşu atıp, gizli forvet rolünü üstlenme” işini 10 yıl önce yapmıştı. Üstelik Süper Lig’de. Özel hayatında yaşadığı sorunlar onu hem buralardan hem de futboldan erken kopardı.

Daniel Gabriel Pancu

"Beşiktaş’ın 100. yıl kadrosu" denilince akla elbette önce "Sergen attı şampiyonluk geldi" tabirinin kahramanı gelir. Sonrasında Tümer’ler, Guinti’ler, Ahmet Dursun – İlhan Mansız ikilisi, Pascal Nouma, hala dillerde olan Ronaldo – Zago savunması vesaire… Pancu da o kahramanlardan biriydi elbette, ama aslında ismi en başta sayılması gerekendi. Her şey, Lucescu’nun santrfor olarak gelen Pancu’yu orta sahaya çekmesiyle başlamıştı. Böylelikle orta saha ve forvet arasındaki bağlantıyı kuracak oyuncu bulunmuş, Tümer ve Sergen’i daha ofansif kullanarak, onları kaleye daha yakın oynatma şansını yakalamıştı Beşiktaş.
Her şeyin ötesinde karakter olarak "isyankar" bir tavrı vardı Pancu’nun. Skoru kabullenmezdi. Bunun en iyi örneği de Beşiktaş’ın takım olarak hiç oynamadığı Trabzonspor deplasmanında, tek başına gösterdiği çabayla attığı son dakika beraberlik golüydü (yukarıda). Beşiktaş’ın kritik maçlarında mutlaka onun ilk golüyle kilit kırılırdı. Birçok bölgede oynayan, tepeden tırnağa “futbolcu” olan bir adamdı. Biraz da duygusaldı, onu ülkeye getiren Lucescu’nun ayrılmasıyla birlikte eski formundan uzak kaldı. Yine de iki sezonluk performansı bile yeter.

Davor Vugrinec

Bazı oyuncuların şanssızlığı, kulüp tarihine geçecek bir isimden kalan formayı teslim alması oluyor. Davor Vugrinec de onlardan biri. Trabzonspor tarihinin şüphesiz en iyi yabancı oyuncusu Şota’dan sonra 9 numarayı devralan Vugrinec, akıllarda beklentileri tam olarak karşılayamamış bir oyuncu olarak kaldı. Ancak çok iyi bir iş bitirici forvetti. Belki çabuk ya da iyi fizikli bir oyuncu değildi ama topla buluştuğunda açısı ve kalenin uzaklığı ne olursa olsun, çok etkili gol vuruşları çıkarabilirdi.
Trabzonspor’dan sonra Serie A’nın Serie A olduğu zamanlarda Lecce forması giydi, epey de iyi bir kariyere imza attı Çizme futbolunda. Sonra ülkesinde 40’ına kadar oynadı. Hırvat Ligi tarihinin 146 golle hala en golcü futbolcusu. Yukarıdaki videoyla, golün her türlüsünü atan adamı hatırlayabiliriz.

Vincent Aboubakar

Vugrinec'ten bahsederken öne sürdüğümüz "yanlış zaman" teorisi, Aboubakar için de geçerli. Öyle bir adamdan sonra Beşiktaş santrforuna geldi ki, onu aratmaması için Lewandowski falan olması gerekirdi… Evet, belki Mario Gomez kadar "net" bir golcü değildi ama daha farklı özellikler taşıyordu.
Rakip savunmayı yıldıran bir yapıya sahipti. Beşiktaş, onun rakibe yaşattığı zihinsel ve fiziksel yorgunluğu sayesinde birçok maçı kopardı. Dolaylı yoldan sağladığı katkıların dışında, bireysel özellikleriyle attığı birçok gol, takımının “ilk golü” belki de maçı, puanı kazandıran gol anlamına gelebiliyordu. Sonrasında kıymeti bilindi bilinmesine de çok geç oldu… Beşiktaş formasıyla attığı goller (yukarıdaki videoda) "Yahu bu adam ne goller atmış meğer!" dedirtecek cinsten.

Adrian Ilie

"Süper Lig tarihinin en iyi forvetleri" denince akla hemen gelmez. Ama bu memleketin gördüğü ilk "all-rounder" diye tabir edilen hücum oyuncusuydu. Sahayı bütün alarak gören bir forvetti, oyun zekasına sahipti. Yukarıdaki video, o özellikleri hakkında fikir veriyor. Pek tabii ki gol vuruşları ayrı bir güzeldi, özellikle de aşırtma vuruşları.
Aşırtma gollerini o kadar kolaymış gibi gösterirdi ki, o tarzın pek de sık rastlanan bir şey olmadığı ancak o gittikten sonra anlaşıldı. Şimdilerde bir tane atılsa bile “yılın golleri” jeneriklerine girecek vuruşları aynı maçta iki tane yaptığı bile oluyordu. Beşiktaş’a geldiği dönemde uzun süre sahalardan uzak kalmıştı. Ancak oyuna biraz ısınınca, o haliyle bile fark yaratmıştı.

Deivid de Souza

Fenerbahçe’de oynadığı dönemde, forvetlerin 4-3-3 gibi bir sistemde "kenar forvet olarak" oynatılma modası henüz tam yerleşmemişti. Barcelona’nın uçtuğu sezonda, Pedro – Messi – David Villa üçlüsünün tüm dünyaya 4-3-3’ü yeniden sevdirdiği zamanda yer alsaydı, değeri çok daha yüksek olurdu.
Yine de Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi çeyrek finaline yükseldiği sezonda yardımcı forvet rolüyle çok büyük fark yaratmıştı Deivid de Souza. Kendisini unutturup, savunma arkası ya da arkada direğe attığı koşularla birçok kritik gole imza atıyordu. Bazen o ağları 30 metreden de bulduğu oluyordu. Topa vuruş stili özel olan oyunculardan biriydi. Chelsea’ye attığı golde top, mermiye dönüşmüş gibi çatala yönelmişti (yukarıda).

Miroslav Karhan

Beşiktaş tarihinin en komple orta sahalarından biriydi. Şanssızlığı sadece bir sezon oynamasıydı. Beşiktaş, bir önceki sezon olan 99/2000 sezonunda yaptığı harcamaların telafisini, sonraki sezonlar eldeki iyi oyuncuları satarak yapacaktı. Onlardan biri Karhan’dı, diğeri ise bir devre sonra satılacak Nihat Kahveci…
Oysa ki Daum’un "Nihat’ı satan şampiyonluğu satar" diye haykırdığı sezonda Karhan, Tümer ve İlhan’ın eklendiği takımda büyük işlere imza atabilirdi. Uzun boylu bir oyuncu olmasına rağmen hareketliydi, hücum koşularını sık sık yapardı. Beşiktaş’ın 2000/01 Şampiyonlar Ligi elemelerindeki güçlü yürüyüşünde onun payı büyüktü. Beşiktaş’tan ayrıldıktan sonra uzun yıllar Bundesliga’da forma giydi.