Oltan İzmirli'nin adını geçtiğimiz günlerde attığı bir tivit ile duymuştuk. Williams'ta tasarım mühendisi olarak işe başladığını söyleyen İzmirli, özellikle motor sporları takipçileri tarafından büyük ilgi görmüştü.
Denizli’de doğup büyüyen Oltan İzmirli, Denizli Erbakır Fen Lisesi sonrasında ise ODTÜ Makina Mühendisliği bölümünden mezun olmuş. Ardından ise kariyerine yurt dışında başlamış ve 7 sene Avusturya’da yaşadıktan sonra İngiltere’ye taşınmış.
İzmirli, 2016'da KTM MotoGP projesi yeni başladığında takıma katılmış. Daha sonra F1 takımları için teknoloji geliştiren bir şirkette çalışmış. Şu sıra ise Williams'ta tasarım mühendisi olarak çalışmaya devam ediyor. Yaklaşık 5 senedir motor sporları sektöründe olan Oltan İzmirli ile tüm motor sporları serüvenini ve çok daha fazlasını konuştuk.
Motor sporları dünyasına nasıl adım attın? Çocukluğundan beri böyle bir hayalin var mıydı?
Motor sporlarına olan ilgim tamamen şans eseri başladı. Ailemde motor sporlarıyla ilgilenen kimse yok. 2000 yılında bir pazar günü kanalları gezerken şans eseri Macaristan GP’nin startına denk geldim. Hakkinen o efsane startlarından birini almıştı. O yarış güzel olunca, bir sonraki yarış Belçika GP’yi de izleyeyim dedim, o da Hakkinen-Schumacher döneminin en güzel yarışlarından birine sahne olmuştu. O günden sonra da kaçırdığım yarış sayısı beşi geçmemiştir. Üniversiteye kaydımı yaptırdıktan sonra ilk işim ODTÜ Motor Sporları Topluluğu’na katılmak oldu. Sonra da Ankara Gözetmen Kurulu’nda lisanlı gözetmen olarak Formula 1 de dahil çok sayıda yarışta gözetmenlik yaptım.
Motor sporları araç tasarımına özel bir ilgin var mıydı? O alana yönelmen nasıl oldu?
Arabalara ilgim hep vardı. Formula 1’den çok etkilenmiştim ve bir şekilde o takımların birinde mühendis olarak çalışmalıyım demiştim. İlk Türkiye GP’sini yerinde izleyip o araçları ilk kez yakından görünce bu isteğim daha da arttı. Üniversitede mekanik tasarım, kompozit malzemeler ve özellikle karbon fiber en çok ilgimi çeken alan oldu. Bir Formula 1 aracının neredeyse %85-%90’lık kısmı karbon fiberden üretiliyor. Bunun da bilinciyle kendimi hep o alanda geliştirdim.
Red Bull KTM ile geçirdiğin 3 yıllık bir dönem olmuş. O dönemi nasıl hatırlıyorsun? Red Bull KTM’de geçirdiğin süreç sana neler kattı kariyerin açısından?
Red Bull KTM’de geçirdiğim süre şu ana kadarki kariyerimde kendimi en çok geliştirdiğim süreç oldu. Ben projeye ilk katılan mühendislerdendim, belki 7-8 kişiydik tasarım ofisinde. Adeta beyaz bir sayfadan bir MotoGP motosikleti tasarlamaya başladık. Red Bull KTM’nin Moto3’te şampiyonlukları olsa da bir Moto3 motosikletinden MotoGP’ye aktarabileceğiniz tecrübe çok kısıtlı. Bu süreç takımın daha önce tecrübesi olmadığı için biraz stresli geçmişti tabi. Testlerde limitleri bulmak adına çok parça kırdık, çatlattık. Ama rekabetin bu kadar üst düzeyde olduğu bir seride limitleri bulmadığınız sürece kazanamazsınız. O yüzden testlerde sürekli limitleri zorladık. Bu sürecin mühendislik dışında kişisel olarak bana kattıkları ise özellikle baskı ve stres altında sakin kalarak işe odaklanabilmek ve çok kısa sürede en doğru kararı verebilmek.
Red Bull KTM ile MotoGP dünyasını da yakından takip ettiğin bir süreç yaşadın. MotoGP dünyası seni etkiledi mi, nasıl bir deneyim yaşadın orada?
MotoGP padoğu beklediğimden daha esnekti diyebilirim. Pilotların çoğuyla takım fark etmeksizin sohbet edebildiğiniz bir ortam vardı. Bir test sonrasında mesela Marc Marquez ile sohbet etme şansım oldu. Formula 1 padoğunda mesela Lewis Hamilton’la başka takım çalışanı olarak sohbet edebilme şansınız neredeyse sıfır. Pilotların mesafeli olacağını düşünmüştüm ama hiç öyle olmadığını gördüm.
Pol Espargaro ile beraber çalışmamın çok etkisi var. İlk sezonun başında çok yavaştık, o zaman bile fabrikaya gelir bize moral verirdi.
MotoGP pilotlarını da yakından gözlemlediğin bir süreç yaşadığını tahmin ediyoruz. MotoGP yıldızları içinde en çok etkilendiğin ya da hayran olduğun isimler kimler oldu?
En çok hayran olduğum isimler Pol Espargaro ve Valentino Rossi. Pol ile beraber çalışmamın etkisi var. Hiçbir zaman pes etmeyen, sürekli limitleri zorlayan ve etrafındakileri motive eden bir yapısı var. İlk sezonun başlarında çok yavaştık, o zaman bile fabrikaya bize moral vermeye gelirdi, pes etmek yok, biz kazanan bir motosiklet yapacağız derdi. Böyle bir pilotla çalışmak size de ekstra motivasyon veriyor. KTM ile yarış kazanmasını çok istedim ama olmadı. Rossi ise zaten MotoGP’nin en popüler ismi. Fakat işin içine girince bunu daha iyi anladım. Onu sadece 10 saniye uzaktan görebilmek için gecenin bir yarısına kadar pistte bekleyen insanlar var. Ya da Mugello’da yarış başlamadan önce her yerin sapsarı olması. Eğer pandemi sonrası bir yarışı yerinde izlemeyi düşünen varsa bu kesinlikle İtalya’da bir yarış olmalı.
Tasarım mühendisi bakış açısından, MotoGP motosikleti ve Formula 1 aracı tasarlamak arasında ne gibi farklar var?
Benim alanım şasi tasarımını düşünürsek felsefeleri birbirinden çok farklı. Bir Formula 1 aracının şasisinin hiçbir şekilde esnememesini, bütün hareketin süspansiyonlar tarafından karşılanmasını istersiniz. Bir motosiklet şasisinin ise iyi bir frenleme performansı için dikey düzlemde esnememesi lazım. Ama aynı şasinin virajı iyi bir şekilde dönebilmesi için yanal düzlemde esnemesi gerekir. Bir motosiklet çok küçük bir makina ve bir yerinde yaptığınız değişiklik hemen başka yerlerini de etkiliyor. Bu yüzden en büyük zorluklardan biri bu iki düzlemdeki esnemeyi birbirine ayırabilmekte.
Dünyanın en iyi pistlerinden birine sahibiz. Umarım Formula 1 bir gün tekrar kalıcı olarak Türkiye'ye döner.
Hedefinde hep F1 vardı sanırım. Williams ile anlaşma ve F1’e geçiş sürecin nasıl gelişti?
Formula 1, motor sporlarının ve mühendisliğin zirvesi. O yüzden hedefimde hep o vardı. Türkiye’den direkt olarak Formula 1’e gitmek ne yazık ki çok zor. Yurt dışında yüksek lisans yapma şansım da olmadı. O yüzden tecrübe kazanarak F1’e geçmeye çalıştım. Williams ile anlaşmam pandeminin etkisiyle farklı bir deneyim oldu. Her şey tamamen internet üzerinden yürüdü ve yüz yüze bir iş görüşmesi olmadı. İş görüşmesi ise hayatımın en zor iş görüşmesiydi. Karşımda şef tasarımcı, departman lideri ve bir uzman mühendis 2 saat boyunca üniversitede bir sözlü sınavdaymışım gibi ardı ardına çok detaylı teknik sorular sordular. Görüşmenin sonunda da benden memnun kaldıklarını hemen belirttiler. Süreç çok hızlı ilerledi, sporun doğası gereği diye düşünüyorum.
F1 konusunda bir sonraki hedefin ne? Bir sonraki adımın için hayal ettiğin şeyler var mı?
Şu an kendimi hedefime ulaşmış gibi değil de sanki yeni başlıyormuş gibi hissediyorum. Bundan sonraki hedefim Formula 1 araç tasarımı konusunda kendimi olabildiğince geliştirmek ve o alanda çok yönlü bir mühendis olabilmek.
Türkiye neredeyse tüm büyük motor sporları organizasyonlarına ev sahipliği yapıyor son yıllarda. Sen Türkiye’nin motor sporlarındaki durumunu nasıl değerlendiriyorsun?
Dünyanın en iyi pistlerinden birine sahibiz. Umarım Formula 1 bir gün tekrar kalıcı olarak geri döner. Benim düşüncem ise F1 ve WRC’nin yanında WEC, European Le Mans, GT World Challange ya da World SBK gibi serileri de bir şekilde Türkiye’ye getirmeliyiz. Hem artık oralarda yarışan sporcularımız var, hem de farklı serilere ev sahipliği yapmamız ülkedeki motor sporlarına olan farkındalığı da arttıracaktır. Salih Yoluç’un, Toprak Razgatlıoğlu’nun ya da Öncü kardeşlerin İstanbul Park’ta bir zafer kazanmasını kim istemez.